Kitap Önerisi #2: Yaşamın Sırrı DNA

Ahmet Ataşoğlu
3 min readNov 18, 2019

Uzun bir süredir Yuval Noah Harari’nin Sapiens serisini çok satanlar listelerinde görmekteyiz. Eğer bu seriyi okuduysanız veya insanlık tarihi gibi konular ilginizi çekiyorsa, yine büyük bir ilgiyle okuyabileceğiniz bir kitaptan bahsedeceğim. Üstelik bu kitabın bir diğer özel yanı, çalışmaları Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından da desteklenen, değerli bir Türk bilim insanının kaleminden çıkmış olması: Bahri Karaçay’ın.

Yazar Bahri Karaçay, yüksek lisans ve doktorasını Amerika’da moleküler genetik dalında tamamlamış. Uzun yıllardır bu alandaki çalışmalarına devam ederken; kanserle mücadelede yeni gen tedavisi yöntemlerinin geliştirilmesinden, insanın genom yapısının araştırılmasına kadar çeşitli görevlerde bulunmuş. İlk kez 2010 yılında yayımlanan Yaşamın Sırrı DNA adlı kitabıyla da; hem insanlığın kökeninin yalın ve etkileyici bir serüvenini, hem de kendi çalışmaları ve bu alanlarda yapılan diğer önemli gelişmeleri kaleme almış.

Yazar Karaçay (sağda), bir bilim insanı olmasının yanı sıra aynı zamanda iyi bir müzisyen. Kendisinin vokalisti olduğu, geleneksel Türk ezgilerini icra eden Turkana adında bir müzik grubu da bulunuyor.

Yaşamın Sırrı DNA

Kitabın ilk bölümlerinde, yaşamımızın sırrı olan DNA’mızın yapısını ve nasıl keşfedildiğini öğreniyoruz. Özellikle 1950'lerden bu yana DNA’nın gizemlerini çözmek için yaptığımız atılımlar sayesinde, biyoloji ve tıp alanlarında müthiş bir ivmeyle ilerleme kaydettiğimiz gözler önüne seriliyor. Daha çok deneme yanılmaya dayanan eski usül tedavi yöntemlerinin yerine, DNA’nın yapısının anlaşılmasıyla, somut gerekçelere dayanan ve daha başarılı yöntemlerin ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu bağlamda, DNA’yı anlamakta halen çokça yolumuz olduğu düşünüldüğünde geleceğin tıbbının; doğrudan hastalığı tetikleyen genler üzerinde çalışacak ‘kişisel tedavi’ yöntemlerinin geliştirilmesine yönelik olacağı ve bunun önemi yazar tarafından dile getiriliyor.

Kitap genel olarak 14 bölümden oluşuyor. Yine ilk bölümlerde insanların, yerleşik hayata geçmeye başladığı dönemlerde nasıl birer topluluk haline dönüştükleri anlatılıyor. Ömürlerini mağarada geçiren ilkel insanların, aslında o kadar da ‘ilkel’ olmayabileceği hakkında çarpıcı gelişmelere rastlıyoruz. Malumunuz ‘Bu aletler yokken insanlar n’apıyordu?’ klişesi; sanki bizi hiçliğe mahkum olmaktan kurtaran, hatta bize birey olma vasfını kazandıran çağımızın teknolojik oyuncaklarıymış gibi yergiyle dile getirilir. Kitabın bu bölümündeki bilimsel bulguların, bu tür düşüncelere de iyi bir karşı argüman olabileceğini düşünüyorum.

Sonraki kısımlarda gen kavramının doğuşundan başlayarak, günümüze kadar süregelen gelişmeleri okuyoruz. Üstün bir insan ırkı yaratmak üzere yola çıkan ve acımasız bir toplum düzeni olan Eugenik hareketi, genetiğin babası olarak bilinen Gregor Mendel, insan gen haritasının oluşturulması üzerine yapılan çalışmalar, genler üzerinde oynanan ‘gen avı’ oyunu sonraki kısımların başlıca konularından. Ayrıca kanserin gelişimi hakkında ve başta kanser olmak üzere, pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek kök hücre tedavisi hakkında da detaylı bir okuma yapıyoruz.

Kitabın son derece titizlikle yürütülmüş bir literatür taramasıyla ortaya çıktığını görmek mümkün. Zira kitapta geçen çoğu gelişme detaylıca ele alınmış ve oldukça basit ve anlaşılır bir şekilde açıklanmış. Hatta bu gelişmelerde görev almış bilim insanları hakkında da bilgiler verilmiş. Kitabın sonundaki kaynakça bölümünde de, özellikle ileri okumalar için, oldukça zengin bir liste okuyucuya sunulmuş. Konuların derlenmesi, temel bilgilerden başlayarak biraz daha teknik bilgiler verilmesi şeklinde gerçekleştirilmiş. Kitabın kendi içinde önceki bölümlerde geçen konulara yaptığı atıflarla da, öğrenilen bilgilerle bir bütün oluşturulması sağlanmış. Kısacası kitap, her bakımdan müthiş bir özenle hazırlanmış. Derlenen bilgilerin gelişigüzel ortaya saçılması yerine, anlamlı bir bütünlük ve kazanım oluşturacak şekilde bir araya getirilmesi üzerine uzun uzun çalışıldığı muhakkak. Bu noktada yazar Bahri Karaçay’a minnetlerimi sunuyorum.

Son olarak

Yaşamın Sırrı DNA; yalnızca biyoloji, tıp veya tarihle ilgilenenler için değil, aslında herkese hitap eden bir kitap olmuş. Çünkü anlattığı hikaye, aslında doğrudan doğruya bizim, yani insanoğlunun hikayesi. Geçmişten geleceğe müthiş bir serüven. Özellikle lise ve alt sınıflardaki genç arkadaşların okumasını tavsiye ediyorum.

Son olarak Bahri Karaçay hocanın Podcast olarak yayınladığı bilim sohbetlerine de şuradan ulaşabilirsiniz.

Keyifli okumalar. :)

--

--