Kitap Önerisi #5: Mahremiyet-Dijital Toplumda Özel Hayat

Ahmet Ataşoğlu
3 min readNov 21, 2020

Kitap önerisi serisine; günümüzün internet tabanlı teknolojik araçlarının, insanın kişisel ve sosyal hayatında ne derece söz sahibi olabileceğine dikkat çeken bir popüler-teknoloji kitabıyla devam ediyoruz.

Mahremiyet Sanrısı

Bağımsız bir düşünce kuruluşunda (think tank) danışmanlık yapan Eirik Lokke’nin kaleme aldığı Mahremiyet: Dijital Toplumlarda Özel Hayat; Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkma ve aslı Norveççeden dilimize Dilek Başak tarafından kazandırılmış. Kitap, aslında; sosyal medya ve internet kültürüyle uzaktan yakından ilgili olan herkesin, aklının ucundan mutlaka geçmiş bir sorunsalı merkezine taşıyor.

Kitapta mahremiyet ve özel hayat kavramlarının demokratik ve liberal ilkeler çerçevesinde tanımlarına sıkça rastlanıyor ve birbirlerine göre farklı ve tamamlayıcı yanları vurgulanıyor. Henüz giriş bölümünde yazar, yakın geçmişte yaşanmış çarpıcı bir mahremiyet skandalını hatırlatarak, bu kavramların gerçekte anayasal metinlerden fazlası olduğunun altını özellikle çiziyor. Özel hayat kavramının hafife alınmasının, özellikle Orwell distopyasından aşina olduğumuz gözetim yöntemlerinin de devreye girmesiyle, insanı kendisinden başkası olma eğilimine götüreceğini; bir başka deyişle, otokratik yönetimlerce biçilmiş sosyal rollerin bireyler nezdinde de kabullenilmesiyle sonuçlanabileceğinden bahsediliyor.

Kitapta izlenme ve gözetlenme konusu üzerine geniş bir kısım ayrılıyor ve konunun hem teknik altyapılarının boyutu ve etki alanı açıklanıyor, hem de şimdiye kadarki hukuki süreçler ele alınıyor. Özellikle son yıllarda sıkça duyduğumuz Büyük Veri kavramı için ayrı bir parantez açılıyor. Dijital hizmet sağlayan şirketlerin; hem kendi iş modellerini geliştirmek, hem de ticari ortaklıklarını büyütmek için kullanıcılarının kişisel verilerine ne kadar bel bağladığı, artık bir sır sayılmaz. Çoğunlukla kullanıcı deneyimini arttırmak üzere, ayrıca onayımız dahilinde bizlerden talep edilen verilerin; belirli derecede şifrelenmiş ve anonim olmadığı sürece, her zaman mahremiyete aykırı sorunlar ortaya çıkarabileceği yazar tarafından öne sürülüyor. Yazar yalnızca özel şirketlerin değil, bilhassa devletlerin de büyük verilerle olan yakın ilişkisini, tarihsel olayların gelişimiyle beraber aktarıyor.

Hatta üst veri (metadata) denilen, çok daha çarpıcı olayların ekseninde olan bir kavramdan da bahsetmeyi es geçmiyor. Üst veri, bir bilgiyi tanımlayan/genişleten veriler olarak ifade ediliyor. Örneğin, kitapta da geçen mektup anolojisine göre; mektuba yazdıklarımız asıl önemli bilgilerken, zarfın üzerine yazılmış gönderici ve alıcı bilgileri üst veriler oluyor. Bu açıdan bakıldığında üst verilerin tek başına bir anlam ifade etmediği sanılsa da; yeterli sayıda üst verinin bir araya getirilip analiz edilmesiyle, kişinin mektubunu okumadan, ne yazdığının hatta bir sonraki sefere ne yazacağının bile tahmin edilebilmesi mümkün hale gelebiliyor. Bu açıdan üst verinin, belki de en çok üzerinde durulması gereken kavramlardan biri olduğu ortaya çıkıyor.

Kitapta izleme ekonomisi başlığı altında uzunca ele alınan mahremiyet sorunsalının ekonomik boyutları, aynı zamanda kullanıcıların ne kadar bilinçli tüketim sergilediklerine dair eleştirel kısımlar da içeriyor.

“Bizi izliyorlar!” mı?

Kitaptaki en ilginç ve çoğunlukla tartışılan konu, istihbarat servislerinin bahsedilen verilerle olan yakın ilişkisi. Söylemek gerekir ki; yazarın bu konuları anlatmada büründüğü rol, büyük resmi göstermek gibi bir kral çıplak tutumu değil. Devletlerin mahremiyet konusuna bakışı; başta ABD olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerin de referansından, birden fazla çerçevede ele alınıyor. Bu bağlamda kitabın, otoriteleri zan altında bırakmak gibi bir tutumu olduğu söylenemez. Örneğin yine yakın geçmişteki terör olayları da örnek gösterilerek, ulusal güvenliği kesintisiz sağlamanın mahremiyetle örtüşen yolunun çok keskin, bıçak sırtı bir yol olduğundan özellikle bahsediliyor. Dolayısıyla ulusal güvenlik ve mahremiyet ikileminde, herkesi memnun edecek bir muvazeneye ulaşmanın zorluğu, yazar tarafından geçerli bir mazeret olarak sunuluyor. Fakat yazarın özellikle belirttiği nokta; otoritelerin mahremiyet düzenlemeleri üzerindeki imtiyazlarının denetiminden taviz verilmemesi ve temelleri sağlam, uluslararası mutabakatla kurulmuş hukuki protokollerle süreçlerin kapsanması gerektiği. Aksi taktirde, denetimsiz ve yetkileri kestirilemeyen bir otoritenin, üstelik mahremiyet konusunda yeteri kadar hak arayışına giremeyecek bir toplumla karşı karşıya gelmesiyle nasıl bir manzaranın oluşabileceğini, kitapta geçen anektotlarla tasvir etmek güç değil.

Mahremiyet: Dijital Toplumda Özel Hayat; sanal dünyanın mahrem hayatımızdaki yayılımını; konunun siyasi, hukuki ve ekonomik altyapısıyla beraber, objektif olarak tartışmaya çalışan kısa ve öz bir kitap. Konuyla ilgilenenlere mutlaka tavsiye ederim.

Keyifli okumalar :)

--

--